İnsan hayatı boyunca hep bir arayış içindedir. Mutluluğa ulaşmak için sahip olmak istediklerinin hayalini kurar ve bu hedeflere ulaşacağı zaman mutlu olacağını zanneder büyük beklentilerle yaşar. Benlik bunları ister.. sonrası.. gerçekleşmezse mutsuz olur.. sahip oldukça daha fazlasını ister ve bu denklem sonsuza kadar uzar. Asla mutlu olmaz. Bütün mutsuzluklar, bir şeylere sahip olduğumuz zannından ve zaten olacak olana direndiğimizden doğuyor.

Özgürlük ve zorunluluk
Aşırı özgürlük ve seçim fazlalığı insanların hem maddi hem de manevi yönden dağılmalarına neden olur. Manevi yönden aşırı özgürlük "seçim fazlalığı" olarak belirir. Eğer insanın, herhangi bir konuda, seçenekleri fazla ise tereddüde düşmesi ve seçimini geciktirmesi doğaldır. Tereddüdün nedeni de bilgisizliğin sonucu oluşan bir umuttur. Oysa ki, az seçimi olan veya hiç seçimi olmayan bir insan için ne tereddüt söz konusudur, ne umut. Seçimi olmadığından hiçbir tereddüde yer kalmadan gerekli davranışta bulunur.

insan ne ise, o olmayı reddeden tek yaratıktır.(Albart Camus)
Çoğunlukla toplumun bir parçası olmak adına kendimiz dışında herşey olmaya çalıştıkça hep eksik hissederiz birşeyleri.. değilmiş gibi yaparız.. İstediğimiz son şey yalnız kalmaktır.. Ölesiye korkarız yalnız olmaktan. Halbuki bu korkuyla(kaygıyla) yaşayan bir ölüyüz..

İnsanlar yalnız kalmamak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Kendi akışına bırakmadan sürekli arkadaş, sevgili ve ahbap arayışı hep bu korkudan kaynaklanıyor. Nedeni de kendi özlerinden uzaklaşmış olduklarıdır. İnsan kendi özü ile yüzleşmekten her nedense çekiniyor. Özünden uzak olan insan da bir boşluk ve hiçlik duygusu içine düşüp bunalıma giriyor. Özünü arayan insan için yalnızlık hiç de korkulacak bir şey değildir. Yalnızlıkta özgüven ve teslimiyet vardır.

Kozmik Çocuk ve Yüreğimizin Hapisanesi
Saflığın, bozulmamışlığın simgesidir çocuk. Henüz üzerine yazılmamış beyaz bir kağıttır.
Ana rahminde huzur, güven ve rahatta iken istemediği halde yeni bir aleme doğar ansızın.
Ağlayarak ve istemeden doğar çocuk; huzur, güven ve rahatlık aleminden niçin dışarı atılır ve ondan beklenen nedir?

Ana rahminden ayrılıp bu dünyaya adım atan ve doğduğu andan itibaren acıyla tanışan insan için bir yolculuk başlar. Bir dönüş yolculuğudur bu ve bir zamanlar huzur, güven ve rahatta olunan aleme özlem nedeniyledir ki ona aşk diyoruz. İnsan tüm yaşamı boyunca bilinç altında taşıdığı o alemin özlemi içinde yaşar ve O'na kavuşmak için her yolu dener. İnsan denilen varlığın bu dünyadaki macerası bundan ibarettir. Bu dünyada yaptığımız her eylemin altında -bilinçli yada bilinçsiz-bu amaç, bu özlem yatar.

Bu yolculuk süresince her insan bir yalnızlık adasıdır. Yada kendi yüreğinin hapishanesinde yaşayan bir mahkumdur. Bu anlamda aydınlanmamış insanın yüreği bir hapishanedir. Bu hapishanede doğar ve bu hapishanede ölürüz. Yalnız gelir, yalnız gideriz . Hayat; yalnız olanın yalnız olana doğru yaptığı sonsuz bir keder ve hüzün yolculuğudur. Her hapishane gibi kapıları kilitlidir bu yürek hapishanelerinin ve açılmayı beklerler umutla. Bütün hapishanelerin kapıları dışarıdan açılır ve anahtar mahkumda değil gardiyandadır. Fakat yürek hapishanelerinin kapıları içerden açılır ve anahtar mahkumun boynunda asılıdır da yine de kapıyı açamaz yürek mahkumu. Neden?

Çünkü yürek mahkumuna kapıyı açmaması öğretilmiştir. Çünkü özgürlük vardır dışarıda ve özgürlük “korkulacak” bir şeydir. Toplum kurallarına, geleneğe, öğrenilmiş davranışlara uyma, atalara ve yönetenlere baş eğme ve yabancı olana düşmanlık öğretilmiştir. İnsana en çok yakışan ve onu gerçek insan yapacak olan özgürlük öğretilmemiştir. O nedenle mahkumun eli boynunda asılı olan anahtara gitmez, bir türlü.

Dünyadaki bütün kadim arayış ve kişisel gelişim öğretileri- ana rahmine dönülemeyeceğine göre- dönülecek yerin insanın kendi gönlü olduğu konusunda hemfikirdirler. Kendi yüreğinin hapishanesinden çıkan insan, daha sonra kapıları açılmış ve özgürlüğün yurdu olmuş kendi gönlüne girecektir. Kendi gönlüne giren tüm gönüllere girmiş ve ikilik son bulmuş olur. Yolculuk senden sana doğrudur. Ana rahminin yerini gönül almıştır.


Aslında herşey içimizde yaşanır. Fakat herşey bizim dışımızday-mış gibi yaşarız, öyle algılarız. Dünyadaki olaylara nasıl bakarsak öyle algılarız. Herkesin Dünya bakışı izafi olacağından çatışmaların nedeni de bu değilmidir?

Farketmesek bile içimizde hakikati bulma arzusu vardır. Kendim olursam özümdeki iyi olursam tüm insanları etkilerim gerçeği bu kapıya giden ilk adımdır. Hakikate açılan kapı da burdan geçer. Gerçek izafidir Hakikat bir.

Ama şimdi ile tehdit edilmekteyiz ve bazen bu bizi rahatsız ederken geçmiş yada geleceğe atlarız.

GEÇMİŞ, ŞİMDİ, VE GELECEK ASLINDA AYNI ZAMANDIR (AN)

İnsan çocukken kolayca mutlu olabiliyorken zaman içinde Neden? “biz büyüdük ve kirlendi dünya” demeye zamana küfretmeye başlar. Kirlenen dünya mı yoksa bizmiyiz?

İnsanın 5 duyusuyla algıladığı zaman kavramı yaşanmış yaşanan ve yaşanacak olaylardır. Akan bir zamana tabi olduğumuzu algılar, yaşamlarımızı geçmiş, şimdi ve gelecek olduğunu sanırız. Bizi yanılgıya sokan hırslarımızla, maddi arzularımızla özümüzden uzaklaşmadır.

İnsanın sahip olduğu her türlü bilgi, yaşadığı her olay, karşılaştığı her detay, hayatı boyunca gördüğü, duyduğu, bildiği, hissettiği her şey bu hafızada depolanır, zamana ait hisler de aynı şekilde hafızadaki bir bilgiden ibarettir. İnsan özündeyken saf iyilikle yaptığı şeyler hep hafızadadır, özünden uzaklaşıp başkalaştığında yaptığı şeyler de. Bunlar geçmiş şeyler olsa da geleceği etkiler. Öyleyse öze dönüp anı hakikat aşkıyla yaşayıp bütünleşmek lazımdır.

Fizik dünya bir zaman-mekan dünyası, ruhsal dünya ise bir zaman-durum dünyasıdır.

İnsan için var olmak ancak “an” denen çok kısa bir noktasal boyutta yaşamaktır. An hem sıfır hem de sonsuz süre içerir. Yani nokta gibi boyutsuzdur. An’ın eni, boyu ve uzantısı yoktur. Öte yandan, zaman denen süre insan ürünüdür. Ama bu fark anlatılamaz. Çünkü her söz bir süre içerir.

An denen nokta, aşk noktasıdır. O noktanın verdiği hareketle dolaşma, gezinme ve uzaklaşma olunca, zaman kavramı ortaya çıkar. O noktada ne derinlik, ne uzunluk vardır ama uzaklaşılınca zaman ortaya çıkmaktadır.

Bu durumu sürekli yaşayabilmek elbette ki çok zordur. Fakat, bu düzeye ulaşmış ve yaşamlarına katmış olanların ifadesine göre aşkınlığı tanımlayan tek sözcük “aşk” sözcüğüdür. Çünkü aşk, aşkınlık durumudur da ondan.

Aşkınlık durumu olan “aşk” bir duygu bütünlüğü içerir. Aşık insan, beş duyusundan gelen verileri yorumlamakla ilgilenmez, onlarla bütünleşir. Yani, aşık olan insan için özne-nesne ayrılığı biter.

Kozmik Şuur
İnsan kendini tanır ve bilirse, kendi ruhsal bedeninde olan kanunları ve ilkeleri tanırsa evreni de tanır. Onun için Sokrat'tan beri, kendini bilen tanrısını bilir, evreni bilir denmektedir.

Alimliğin de, cahilliğin de sonu yok!
Hakikati arama yoluna çıkan kişiler önce bilgi toplamaya başlar. Yolda ilerledikçe özellikle de edindiği bilgiler nedeniyle bir şeyin bilgisine sahip olmayı o şeyin haline de sahip olma yanılgısına kapılır ve kendisini bu tür uğraşıların dışında olan kimselerden farklı ve üstün görmeye başlar.
Peki nedir bizi biz yapan ,can yapan;

Benlik yani can; ilahi bir oluş sırrı ile yaratılan madde ötesi manevi şahsiyetimiz, kişiliğimizdir. Huy, akıl, gönül, irade, düşünce gibi çeşitli unsurlarıyla bizdeki benlik duygusu ve insanın özü.

Benlik iki kısımdır. Bir parçasını nefs, diğer bir parçasını da ruh teşkil etmektedir.

Nefs; Benliğin çirkin, bedensel istek ve arzuların tümünü kapsar. Nefsin özellikleri; bencillik, kibir, dedikodu, gurur, şehvete aşırı düşkünlük, öfke, kin, cimrilik, v.s.dir. Kendi varlığını herşeyin üstünde tutan hep kötülüklere çalışan tutumuyla yanılgıların kaynağıdır. (Benlik duygusu olan kimse bu sıfatların bir tanesini bile kabul etmez)

Ruh; Nurdur. İnsana yansıyan ve ona hayat veren ilahi bir kudret, Yaratıcı ile insan arasında ilahi bir ceryandır. Benliğe güzel ve iyi sıfatların kazanılması için, ona gerçekleri hissettiren ilahi bir güç.

İçimizde 2 tane ses devamlı konuşup duruyor. Hiç susmuyorlar. Biri diyor ki "O sana şunu dedi, sen de ona hemen şunu söyle" Öbürü de diyor ki "Ya boşver öyle deme, morali bozuktu bu sebeple öyle dedi. Sen en iyisi onu hoşgör, ona güzel bişi söyle"

Peki ya kötü bişi yaptıktan sonra çektiğimiz vicdan azabı nedir? Neden vicdan azabı çekeriz? Bu azabı bize ne çektirir?

İşte birbirinin zıddı bu iki yönümüzle Dünyada ya aşağılara ineceğiz veya yükseklere çıkarak yüceleceğiz.

İçimizdeki bu çatışmalar bitmeden nasıl mutlu olacağız? Bir tarafın sesini bastırarak ya da es geçerek mi yoksa her iki sesi de aynı şeyi söyler hale getirerek mi?

Ruh nefsi, nefs de ruhu hakimiyeti altına alabilir. Nefsin ruha galibiyetinde negatif kuvvetlerin eline geçen nefs, azab çekerek cehennemi yaşar; nefsin ruh gerçeğini hissederek ona sahip çıkması halinde ise pozitif kuvvetlerin kaplaması ile o kul, sonsuz kurtuluşu ve cenneti yaşar. Yaratılış yasası gereği nefs; acı çekerek, yoğrularak adım adım olgunlaşır ve kemale erer. Ruh için olgunlaşma düşünülemez, o Allah'tan gelen ilahi bir yönümüzdür.

Nasıl doğada hiçbir maden saf olarak bulunmuyor, her daim saflaştırmak, şekil vermek, düzeltmek için ateşe ihtiyaç duyuluyorsa; nefs de maden gibidir. soğukken şekil almaz, ateşte eritilmedikçe ne düzelir ne yola gelir. ki o ateş, aşk'tır. Bu yüzden aşk, nefsi terbiye methodudur.

Ruhun esareti nefsin hürriyetidir, nefis esir alınamadıkça ruh hürriyete kavuşamaz. Nefsin istek ve arzularını öldürmedikçe, ruhu diriltmek mümkün değildir. Şu halde ölmeden evvel ölmek, yani nefsi öldürmek lâzım ki ruh dirilsin. Nefsin işgali altında kalan ruh ya hastadır, ya da ölü mesabesindedir, yani canlı cenazedir.

Doğumdan mezara yolculuk halinde, seferdeyiz.

Devamı...
Gönderen Tiltombak on 29 Ağustos 2009 Cumartesi

İşte Türkiye'de uzun süredir erişimi yasak olan Youtube'a girmenin en kolay yolu.

Dünyanın en büyük video paylaşım sitesi Youtube, Türkiye'de uzun süredir erişimi mahkeme kararı ile yasaklandığı için kullanılamıyor. Youtube'a getirilen erişim yasağı, bugüne kadar bir çok kişi tarafından eleştirilirken, yasağın ne kadar anlamsız olduğu ve isteyen herkesin alternatif yollarla Youtube'a girebildiği çok açık bir gerçek.

İşte size Youtube'a girmenin en kestirme yolu

- Başlat 'tan Çalıştır'a tıklayın
- Şu satırı aynen yazınız;
- C:\Windows\system32\drivers\etc\hosts
- Ardından Enter 'a basınız.
- "Birlikte Aç" penceresi çıkacak.
- Pencereden "Not Defterini" seçin
- Açılan, Not Defteri penceresinin
- En Altına şu satırları yazın.
- 74.125.39.100 youtube.com
- 74.125.39.100 www.youtube.com
- Enter'a basın ve dosyayı kaydedin.
- Explorer'ı (Tarayıcı) kapatıp açın.

İşlem tamamlanmıştır.

Devamı...
Gönderen Tiltombak on 26 Ağustos 2009 Çarşamba
0 yorum
categories: | edit post

Günlerini say, servetini say, büyüklerini say, ama YERİNDE SAYMA !

Eşini beğen, işini beğen, aşını beğen, ama KENDİNİ BEĞENME !

Emek ver, kulak ver, bilgi ver, ama hiçbir zaman BOŞ VERME !

Hedefe koş, cihada koş, yardıma koş, ama ORTAK KOŞMA !

Fidan büyüt, garip doyur, çocuk besle, ama KİN BESLEME !

Satıcı ol, alıcı ol, kalıcı ol, bulucu ol, ama BÖLÜCÜ OLMA !

Paranı ver, selam ver, canını ver, ama SIRRINI VERME !

Davet et, hayret et, affet, tevbe et, ama İHANET ETME !

Okumaktan zarar gelmez, oku, ama, LANET OKUMA !

Elini aç, gözünü aç, kapını aç, ama AĞZINI AÇMA !

Rakibini geç, sınıfını geç, ama GÜLÜP GEÇME !

Ev al, araba al, abdest al, ama BEDDUA ALMA !

Zulmü devir, nefsi devir, ama ÇAM DEVİRME !

Yaklaş, konuş, tanış, ama UŞAKLAŞMA !

Seslen, uslan, ama YASLANMA !

Doğrul, devril, ama EĞRİLME !

İtil, atıl, ama SATILMA !

Devamı...
Gönderen Tiltombak on 24 Ağustos 2009 Pazartesi

"Ey Oğul!

Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..

Ey Oğul!

Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize vaat edilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.

Oğul!

Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.

İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğügibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir...

Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.

Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözü pek) derler.

En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlıyı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!..

Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!..

Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.

Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.

Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın.




Bilecik Söğüt'te bulunan öğüt mektubu levhası



Şeyh Edebali (1206 - 1326) Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarında yaşamış bir İslam Ahi şeyhi,Osman Gazi'nin kayınbabası ve hocası, Orhan Gazi'nin dedesi bir anlamda da sonradan imparatorluk olacak Osmanlı Devleti'nin fikir babasıdır. ilahiyatçısı-din bilgini,

Ciddi kaynaklara göre, aslen Karaman'lıdır. İlk tahsilini memleketinde yapan Edebali, tahsilini Şam’da tamamlamıştır. Tefsir, hadis ve özellikle İslam hukukunda uzmanlaşmıştır. Mevlana gibi, zamanının büyüklerinin sohbetinde bulunmuştur. Tasavvuf yoluna girdiği,Baba İlyas halifelerinin ileri gelenlerinden olduğu belirtilmektedir. Doğum tarihi kesin olmamakla beraber, 1206 yıllarında doğduğu tahmin edilmektedir.

Alim, faal, varlıklı, çevresi için örnek teşkil eden bir kişi olan Şeyh Edebali,Eskişehir yakınlarında İtburnu denilen köyde yaşar, yaptırmış olduğu zaviyede öğrenci yetiştirir ve halkı aydınlatırdı. Bilecik’te bir dergah yaptırmış, Osman Gazi'yi de birçok defa burada misafir etmiştir.

Rivayete göre, Osman Gazi’nin dergahta bulunduğu bir gece, rüyasında Şeyh Edebali'nin göğsünden bir ayın çıkıp kendi göğsüne girdiğini ve göğsünden bir büyük ağaç bitip dallarının alemi kapladığını, altından birçok nehirlerin çıkıp insanların bu sulardan geçtiklerini görmüştü. Sabah olup rüyayı anlatınca, Şeyh Edebali rüyayı şöyle tabir etmiştir:

"Sen, Ertuğrul Gazi oğlu Osman, babandan sonra bey olacaksın. Kızım Malhun Hatun la evleneceksin. Benden çıkıp sana gelen nur budur. Sizin soyunuzdan nice padişahlar gelecek, ve nice devletleri bir çatı altında toplayacaklar, Allah nice insanın İslam'a kavuşmasına senin soyunu vesile edecektir."

Gerçekten de öyle olur, altı asırdan fazla devam edecek olan bir imparatorluğun temelleri Osman Gazi ile atılır ve bunun ilk müjdecisi Şeyh Edebali olur.

1326'da 125 yaşlarında Bilecik’te vefat etmiş, dergâhının yanında gömülmüştür.

Eskişehir’de de adına bir türbe yapılmıştır. Vefatından bir ay sonra kızı, dört ay sonra da damadı Osman Gazi vefat etmiştir.


Devamı...
Gönderen Tiltombak on



Foton Kuşağı adı verilen ve yeni çağ new age düşüncesi kısaca yüksek enerjili fotonlardan oluşan büyük bir kuşağın 2012 yılında güneş sistemimiz tüm gezegenleri ile birlikte bu kuşağa girdiğinde dünya üzerindeki yaşam koşullarında bir takım değişiklikler olacağını öngörür. Bu öngörüler kısaca tüm yaşamın 3. boyuttan 5. boyuta geçececeği, İnsanların 2 sarmallı DNA’ları ikişerli olarak biraraya gelip 12 sarmallı bir DNA’ya sahip olacağı , bu olay sırasında tüm insanların chakra’ları açılacak ve duyuları ve algılamaları artacak. Herkes birbirinin düşüncesini okuyabilecek.
Kısaca Foton Kuşağı 2012′de başlayacak yükselis, ruhun ve maddenin birlesmesi - entegre olmasıdır. Fiziksel, duygusal, zihinsel ve bütün ruhsal bedenlerimizin, tamamen aydınlanmış varlıgımızı yaratmak için birlesmesidir.
Bu yeni çağ düşüncesi bir takım bilimsel tezler üzerine Maya Kozmolojisinin rayından çıkartılarak içine mistik öğeler eklenmesiyle ortaya çıkmış günümüz şartlarında dinlerin geçerliliğini yitirmesiyle kontrol altında tutulmak istenen insanoğluna servis edilen mistik düşüncelerden sadece bir tanesidir.
2012 kavramını çarpıtmak için özenle yazılmış bu yeni çağ dini yazarlarından öne çıkan John Major Jenkins Maya mitolojisi ve astronomisi üzerine yapmış olduğu incelemelerde bilinçli veya bilinçsiz Maya kehanetlerini çarpıtarak mistik bir boyuta taşımıştır.

Yaptığı çalışmada 5 büyük çağ ile presesyon olgusuna dikkat çeken Jenkins ardından içinde bulunduğumuz son çağ bitişini işaretleyen 23 Aralık 2012 tarihinin astronomik olayları üzerine yoğunlaşmıştır. Jenkins yaptığı incelemesinde Mevsimsel dönüm noktaları ile Samanyolu , presesyon etkisiyle her 6450 yılda bir aynı hizaya geldiğini söyleyerek , 2012 dizliminin ancak 25,800 yılda bir olduğunu söyler.Sözü edilen dizilim 23 Aralık 2012 günü kış gün dönümü konumunda olan güneşle Samanyolunun güney göklerinde izlenen yıldızlarla dolu şeridin aynı hizaya gelmesidir.Jenkins’ e göre bu dizilim ekliptik ile Samanyolunun kesiştiği noktaya ” Galaktik Merkez ” olarak adlandırılan bölgeye raslaması sebebiyle ancak 25,800 yılda bir gerçekleşecek ender bir olgu haline gelmektedir.
Jenkinsin yapmış olduğu bu açıklama sıradışı olmakla beraber presesyon olgusunun başına ve sonuna yerleştirdiği dizilimin ” sıradılığı” pekte anlaşılır bir olgu değildir.Ekliptik ve Smanyolu şerididinin kesiştiği bölgeye güneşin yolu bin yıllar içinde defalarca düşer.Jenkinse göre görece daha önemsiz ara tarihlerde gerçekleşir.Söz gelimi son dörtyüz yıldır güneş ekliptik ile samanyolunun kesişme noktasında aynı hizaya denk gelir ki, bu sıra dışı dizilim değildir.Diğer taraftan 2012 yılındaki bitiş günüyle beş çağın toplamı olan 25,627 yıllık süreyle ilişkin başlangıç noktası olarak işaretlediği İ.Ö 3113 yılını açıklamaz.
Dört sıradışı dizilim Jenkins teorisinde 25,800 yıllık presesyom döngüsünün çeyreği olarak açıklanan 6450 yıllık zaman dilimlerinde dört kez gerçekleşir.Maya çağlarının toplamının 25,800 değil 25,627 yapması bir yana bırakılırsa Jenkins hiçbir rahatsızlık duymadan bu rakamı dörde bölerek 5 ayrı çağın toplamı olarak açıklama yapar.Dünya çağlarının toplamını içeren süreci mayaların neden beş zaman dilimi halinde düşüdükleri sorusuna ise yanıtı yoktur.
Tüm bu hatalara karşın 23 Aralık 2012 tarihinde ortaya çıkacak dizilimle ilgili yine belirsizlikler ortaya çıkar.Mayaların bize aktardığı bilgi dünya çağlarının bitiminde yaşanacak küresel Katasforların sebep olacağı yıkım ve felaketlerdir.Jenkins ise 2012 dizilimiyle ilgili 20 yy itibaren batı kültürünün içine sokulan yaygın bir eğilimin uzantısında ; Mayaların çağ bitiminde ” maddi afetler ” değil Spirütüel değişimler değişimler yaşayacağını söyleyerek akıl ve bilim dışı açıklamalar yapar.Ona göre 2012 ” insanlığın düşünsel yapısında ve bilinç biçimlerinde ortaya çıkacak ezoterik kutup kaymasıdır.
20 yy itibaren geçmişe ait bilgileri gerek devletler eliyle gerekse kişisel para kazanma hırsıyla dezanformasyona uğratarak rayından çıkarılan bilgiler yeni çağda irili ufaklı bir çok dinlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.Foton Kuşağı adı verilen grupta bunlardan biridir

Devamı...
Gönderen Tiltombak on 20 Ağustos 2009 Perşembe
0 yorum
categories: | edit post

"Kırmızı Başlıklı Kız" masalını bir de kurdun ağzından dinleyelim :

Her gün yaptığım gibi ormanı temizlemeye çıkmıştım. Orman benim evim, temiz tutmak da benim görevim. Derken bir kız beliriverdi. Kırmızı başlık ve peleriniyle çok şüpheli bir görünümü vardı. Kimin aklına gelir bu garip kıyafeti giymek. Bir kurnazlık peşindeydi mutlaka. Bir süre dikkatle izledim bu garip kızı. Elinde taşıdığı üzeri örtülü sepette kim bilir ne taşıyordu!.. Yürüyüşü bile normal değildi. Yanına yaklaşıp ne yaptığını sorunca bana büyükannesinin evine gittiğini söyledi ama gel de inan. Yine de bıraktım peşini kendi işime döndüm. Ama aklım o kıza takıldı bir kere... Bir gidip bakayım doğru mu söyledikleri dedim kendi kendime; gerçekten böyle bir büyükanne var mı? Siz olsaydınız gerçekliğini kontrol etmek istemez miydiniz? Orman benim evim. Ben hem ev sahibiyim, hem de diğer orman sakinlerine karşı sorumluyum.

Neyse uzatmayayım... Gittim, baktım ve gerçekten bir büyükanne buldum. Sorduğumda "evet o küçük kız benim torunum" dedi. Ben de sorumlu bir kişi olarak; "bu küçük kız yabancılarla konuşulmayacağını öğrenmemiş daha!..." dedim ve anlattım küçük kızla karşılaşmamı... Büyükanne de ürperdi ve birlikte küçük kıza bir ders vermeye karar verdik. O yatağın altına saklandı, ben Onun geceliğini giydim, başlığını taktım ve yatağına yattım. Küçük kız birazdan içeri girdi. Seslendi cevap verdim. Ne şaşkın bir çocuk!.. Beni büyükannesi sanıvermişti. Ben benim büyükannemi değil sesinden, kokusundan bile tanırım oysa ki. Neyse bunlar bir şey sayılmaz, daha neler yaptı bilseniz. Kulaklarımın niçin büyük olduğunu sordu. Ne ayıp şey hiç sorulur mu!... Yine de çocukluğuna verip yumuşak bir sesle cevapladım. "Seni iyi dinlemek için"... Ama bu sefer kalkıp da burnumun niçin büyük olduğunu sormaz mı!.. Küçük kız hiç mi hiç terbiye almamış. Ben zaten burnumu kendime kompleks haline getirdim, öz-güvenim sallantıda. Psikologlar, estetikçiler... Dünya para harcıyorum ama nafile. Yine aldırmamaya çalışırken bu sefer de ağzımın kocaman olduğunu yüzüme vurmaz mı! Tabi ki kızdım, siz olsanız kızmaz mıydınız?

O sinirle ayağa fırlayıp peşinde koşturmaya başladım. Birden ne olsa beğenirsiniz! Bir kocaman avcı elinde tüfek kapıdan dalıverdi. Beni "seni hain kurt, büyükanneyi yedin değil mi?.." diye suçlamaz mı !.. Halbuki büyükannenin kılına bile dokunmadım, O da saklandığı yerden çıkıp beni korumaya çalışmadı. Malum yaşlılık, kulakları iyi duymuyor. Avcı mahkeme yapmadan infaz kararımı verdi. Tabi ben de adalet bulamayacağımı, hatta canımı yitireceğimi anlayıp pencereden zor attım kendimi. Geçirdiğim büyük korkunun sarsıntısı yetmiyormuş gibi o gün - bu gün ormanda bile yüzümü rahat gösteremez oldum. Adım haine çıktı.

Yeter Artık... Ben Suçsuzum.




Kırmızı başlıklı kız ninesine kurabiye götürüyormuş.
Yolda yürürken bir ağacın arkasında kurdun burnunu görmüş..
‘Kurt çık ordan seni gördüm’ demiş.
Kurt ‘hey Allahım! ‘demiş çıkmış.

Kırmızı başlıklı kız yürümeye devam etmiş..
Az sonra çalının arkasında kurdun kulaklarını görmüş.
‘Kurt çık ordan seni gördüm’ demiş.
Kurt ‘hey Allahım!’ demiş çıkmış.

Kırmızı başlıklı kız yürümeye devam etmiş.
Biraz sonra bir kütüğün arkasından kurdun kuyruğunu görmüş..
‘Kurt çık ordan seni gördüm’ demiş.
Kurt sinirlenip bağırmış…
‘Ulan gördüysen gördün, bi s.çtırmadın be !!!

Devamı...
Gönderen Tiltombak on 18 Ağustos 2009 Salı
1 yorum
categories: | edit post

Hicri takvime göre yaşınızı öğrenmek istiyorsanız aşağıdaki linke tıklayın.Yıllardır bana hesaplattırırlar akrabalar ve konu komşu.Kafadan hesaplamak için doğum tarihinizden 580 çıkarın.
Mesela miladi takvime göre 1971 de doğduysanız 1971-580=1391 hicri takvime göre doğum yılınız


http://www.iskenderpasa.com/takvim2.asp

Devamı...
Gönderen Tiltombak on

Dünyada yaşanabilecek olası felaketlere karşı ay da bir üs kurulmalıdır.

Ay'da her türlü sebze ve meyvenin çekirdeklerinden yeterince depolanmalıdır.Ayrıca konserve ve kuru yiyecekler ile acil ihtiyaç duyulabilecek eşyalarda (battaniye,çadır,ilaç vs) depolanmalıdır.
Yarının neler getireceğini kimse bilemez ama insanların bu fütursuzca yaşam tarzları gelecekte neler olabileceği hakkında tahmin yürütmemizi sağlıyor.O yüzden de şimdiden bazı tedbirler alınmasında fayda var diyorum.
Belki bu dediklerim yapılmıştırda haberimiz yoktur.Baksanıza ay ile ilgili doğru dürüst bir görüntü vermiyorlar.Teknoloji bu kadar gelişti ama ay da çekilmiş bir video görüntüsü veya detaylı fotoğraflar yok.Bir şeyler gizleniyor diye düşünüyorum ama ne Huh

Devamı...
Gönderen Tiltombak on
0 yorum
categories: | edit post

[Resim: uzaylirw5.jpg]

Devamı...
Gönderen Tiltombak on
0 yorum
categories: | edit post

Bir keşiş dünyanın en akıllı adamını bulmak için diyar diyar geziyormuş sıra Nasreddin hocanın köyüne gelmiş ve köylülere sormuş.
- ''Sizin köyün en akıllı adamı kim ? ''
demiş. Köylülerde:
- Nasreddin hoca demişler.
Bunun üzerine keşiş köy meydanında
hoca ile görüşmeye başlamış ve eline bir çomak almış, yere bir daire çizmiş, Nasreddin hoca da çomakla daireyi ortadan ikiye bölmüş, keşiş bir doğru daha çizerek daireyi dörde bölmüş,hocada bölünmüş dairenin üç dilimine çarpı işareti koymuş,keşiş
elleriyle aşağıdan yukarıya doğru hareket yapmış,hocada yukarıdan aşağıya yapmış ve keşiş büyük bir hayranlıkla hocayı tebrik etmiş.
Olup bitenden bir şey anlamayan halk, keşişe ne olduğunu sormuş, keşişde :
- ''Bu adam gerçekten dünyanın en akıllı adamı, yere dünya çizdim
o ortadan ekvator geçer dedi,ben dünyayı dörde böldüm o da dört de üçü sudur dedi,ben yerden buharlaşma sonucunda ne olur dedim o da yağmur yağar dedi.''
Bu sefer hocaya neler olduğunu sorar halk, hoca da:
- ''Bu adam oburun biri, yere bir tepsi baklava çizdi ben de yarısı benim dedim, daha sonra tepsiyi dörde böldü, o zaman dört de üçü benim dedim, o da tepsi altından ateşi hafif hafif almalı dedi ben de üstüne fındık fıstık ekelersek daha iyi olur dedim.''

Mühim olan kimin ne anlattığı değil,kimin ne anladığı (alğıladığı) dır

Devamı...
Gönderen Tiltombak on
0 yorum
categories: | edit post

Cafer komadadır... Yanında ise karısı... Cafer'in gözleri nemli, kısık sesiyle karısına doğru bakar ve konuşmaya başlar:

'İlk işten kovulduğum zaman yanımda idin... İflas ettiğim gün oradaydın... Vurulduğum zaman ilk gözümü açtığimda seni gördüm... Trafik kazası geçirdiğimde hastanede hep başucumdaydın...

Karısı takdir edilmenin mutluluğunda tabii......

'Şimdi komadayım yine başucumdasın... Sonunda anladım ama, çok geç oldu; yahu sen ne uğursuz karısın...'

Devamı...
Gönderen Tiltombak on
0 yorum
categories: | edit post

Temel'in ineği hastalanmış. Hangi veterinere götürmüşse bir türlü iyileşmemiş inek. Temel biçare bir şekilde düşünürken ellerini açıp Allah'a yalvarmış; "Yarabbi sen ineğimi iyi et... İyi edersen 15 gün oruç tutarım..." diye. Bu hayvan iki günden fazla yaşamaz diyen veterinerlere rağmen inek iyileşmis... Bizim Temel 15 gün oruç tutmuş. 16. gün inek ölmüş. Temel ne yapacağını şaşırmış. İnek ölü, havadan 15 gün de tutulan oruç. Ellerini açmış; "Yarabbi sen sanıyorsun ki Temel aptaldır… Hiç itiraz kabul etmem. İneği kurbana sayar, tuttugum oruçları da Ramazan'dan düşerim hiç kusura bakma!"

Devamı...
Gönderen Tiltombak on
0 yorum
categories: | edit post


Kadı'nın, biri, fırının önünden geçerken burnuna güzel bir koku gelmiş. Vitrinde, güveç içinde nar gibi kızarmış, sahibini bekleyen nefis bir ördek var. Kadı, fırıncıya 'Ben bunu aldım' demiş.

Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş.

Az sonra ördeğin sahibi gelmiş: 'Hani bizim ördek?'

Fırıncı boynunu büküp 'Uçtu' deyince iş kavgaya dönüşmüş. Kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlamış... Bir duvardan atlarken, bilmeden öteki taraftaki hamile bir kadının üstüne düşmüş. Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine düşmüş.

Can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış...

Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak kadının karşısına çıkarmışlar.

Kadı sırayla sormuş... Ördeğin sahibi, 'Bu adam ördeğimi hiç etti' diye şikáyet etmiş.

Kadı, fırıncıya sormuş: 'Ne yaptın bu adamın ördeğini?'

Fırıncı 'Uçtu' demiş. Kadı, kara kaplı defterini açmış:

'Ördeğin karşısında tayyar yazılı. Tayyar 'Uçar' anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil' diyerek fırıncının beraatine karar vermiş.

Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş... Onun şikáyetine de kara kaplı defterden bir madde bulmuş: 'Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o müslimin tek gözü çıkarıla...'

Davacı 'Ne olacak?' diye sorunca kadı, 'Şimdi' demiş, 'Fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız.'

Tabii gayrimüslim şikáyetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş.

Çocuğunu kaybeden kadının kocasına da kadı, 'Tamam' demiş, 'Karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak.'

Böyle olunca fırıncı bu davadan da kurtulmuş. Kadı dönmüş Yahudi'ye: 'Senin şikáyetin ne?'

Yahudi ellerini açmış, 'Ne diyeyim kadı efendi' demiş, 'Adaletinle bin yaşa sen e mi?'

Kıssadan hisse: Ananı öpen kadı ise kime şikáyet edeceksin?

Devamı...
Gönderen Tiltombak on
0 yorum
categories: | edit post

Justin Tv'nin yeni uygulaması nedeniyle sorun yaşıyorduk.,ama hemen çözümü geldi

Bir süre sonra ekranınızda yazı çıkıyorsa yapmanız gereken şey altta bulunan linkteki programı yüklemek.
http://rapidshare.com/files/265192593/uItrasurf.exe

Indirdikden Sonra Lütfen Tüm Internet Sayfalarını Kapatın ve Programı Acın Programı Acdıktan sonra Az bekleyin ve Internet Explorerinız Otomatik olarak acılacaktır (mutlaka otomatik olarak açılmasını bekleyin. ilkinde açılmazsa kapatıp tekrar deneyin).



Mozilla FireFox'la Izlemek icin yapmanız gereken Üsteki Programı Kurup aciyoruz sonra Mozilla Firefoxla Araçlar/Seçenekler/Gelişmiş/Ağ/Ayarlar açılan pencerede " Vekil sunucu ayarları " seçili olacak, ardından, HTTP vekil sunucusu: Buraya 127.0.0.1 yazıyoruz. Port: Buraya da 9666. Son olarak da: Tüm iletişim kuralları için bu vekil sunucuyu kullanı işaretliyoruz. Bu kadar.


Alıntıdır :http://www.wardom.org/justin-tv-izleyememe-sorununa-son-t299776.html?highlight=ultrasurf

Devamı...
Gönderen Tiltombak on 16 Ağustos 2009 Pazar
0 yorum
categories: | edit post

Düşünce, aklımızın gücü, mantığımızın parçasıdır.

Düşünce, çalışma ve planlamanın alt yapısıdır.
Düşünce, dış dünyamızın belleğimizde şekillenmesidir.
Düşünce, insanı diğer canlılardan ayıran bir özelliktir.

Düşünmek, insanı bilgiye ulaştırır. Bilginin başı düşünmektir. İnsan hem olumlu, hem olumsuz düşünceye sahiptir. İnsan olumsuz düşünceyi, olumlu düşünceye çevirmesini bilmelidir. Olumlu düşünce mutluluğa, olumsuz düşüce mutsuzluğa götürür. İnsan doğru düşünce ile hedefine ulaşır.
[Resim: Question.jpg]

Her şeyin temelinde yüce yaratıcının düşüncesi vardır. Düşünmek ibadettir. Peygamberimiz buyuruyor: “Bir saatlik düşünme, bin yıllık nafile ibadetten daha hayırlıdır.”

Düşünme bir felsefedir. Felsefe de düşünme bilimidir.

Başlangıçta bütün bilimler felsefenin içindeydi. Zamanla felsefeden ayrılarak bağımsız bilim haline geldiler.

Felsefe, Tales ve Sokrat’la başlamış, Eflatun ve Aristo ile gelişmiştir.

Dekart diyor ki: “Düşüyorum, öyleyse varım.” Var olan insanı da, bir var eden vardır. O da varlıklar ötesi varlık, üstün varlık Allah’tır. Allah, varlıkların ötesinde ve üstündedir. Doğmamıştır, doğrulmamıştır. Onun eşi ve benzeri yoktur. Bütün varlıklar onun eseridir.

Kuran-ı Kerim’de bazı ayetlerin sonunda insanoğlu düşünceye davet edilir. Hz. İbrahim peygamber de, Allah’ın varlığına düşüncesiyle ulaşmıştır. Kral Nemrut, halkını sindirmiş, kendini tanrı olara kabul ettirmiştir. Hükümdarın ilahlığını kabul etmeyen İbrahim peygamber, arayış içine girmiş; gün batmış; karanlık çökmüş; yıldızlar ortaya çıkmıştır. Yüce kudretin yıldızlar olabileceğini düşünmüş, biraz sonra ay doğmuş; yüce kudretin ay olabileceğini düşünmüş; sabah olmuş güneş doğmuş; yüce yaratıcının güneş olabileceğini düşünmüş; akşam olmuş, tekrar yıldızlar doğmuş aynı düzene dönülmüştür. İbrahim peygamber büyük bir yanılgı içinde olduğunun farkına varmış ve demiştir ki: “Ben yıldızları da ayı da güneşi de yaratan, onların ötesinde üstün bir varlığa inanıyorum. Oda benim yaratıcım ve benim İlahım.”

İslam dünyasında büyük düşünürler yetişmiştir. Bunlardan Farabi, İbni Rüşt, İbni Sina ve Harezmî; felsefe- mantık- fizik- matematik- astronomi ve tıp alanında verdikler eserlerle sembol olmuşlardır.

Farabi, İslam felsefesinin kurucusu olup alanında bir ekol olmuş; İbni Rüşt, Avrupa’da en çok tanınan filozof olup orta çağ Hıristiyan dünyasında kendisi ile ilgili bir akım meydana getirmiş; Uluğbey, Bağdat Nizamül Mülk medresesinde ilk uzay çalışmasını başlatmış; Harezmî, ise Cebir ilmininin kurucusu olmuştur.

İlim şarkta doğmuş ve gelişmiş, garp da meyvelerini vermiştir. Bazı İslami eserlerin batı dillerine çevrilmesiyle, Avrupa’da Reform ve Rönesans hareketleri başlamış, hatta bu eserlerden bazıları 19.yy. başlarına kadar Avrupa üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmuştur.

Konuyu peygamberimizden bir haberle bitirmek istiyorum.

Peygamberimiz yanında birkaç sahabe ile birlikte yürürken yolun kenarında bir adamı gördüğü halde selam vermeden geçip gider. Dönüşte aynı yerden geçerken adama selam verir.

Yanındakiler sorarlar: Ya Rasülellah!

— Giderken niçin selam vermediğiniz halde, dönüşte adama selam verdiniz?

Peygamberimiz buyurdu ki:
—O kişi, biz giderken tembel uyuşuk bir vaziyette oturuyordu. Dönüşte baktım ki, toparlanmış elinde bir çomakla toprağa bir şeyler çiziyor. Belli ki düşünüyor. Düşünmek, çalışmanın başlangıcıdır.

Netice olarak diyoruz ki:

İNSAN BÜYÜK VE OLUMLU DÜŞÜNMELİDİR.



Devamı...
Gönderen Tiltombak on
0 yorum
categories: | edit post

Öykümüz ünlü Çin düşünürü Lao Tzu'nun zamanında geçer.. Lao Tzu bu
öyküyü çok sever, sık sık anlatırmış hatta..
Efendim köyde bir yaşlı adam varmış.. Çok fakir.. Ama kral bile onu
kıskanırmış.. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki.. Kral at
için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam
satmaya yanaşmamış..
"Bu at, bir at değil benim için.. Bir dost.. İnsan dostunu satar mı"
dermiş hep..
Bir sabah kalkmışlar ki, at yok..
Köylü ihtiyarın başına toplanmış..
"Seni ihtiyar bunak.. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları
belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın.
Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler..
İhtiyar "Karar vermek için acele etmeyin" demiş.. Sadece 'At kayıp'
deyin. Çünkü gerçek bu.. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz
karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu
henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl
geleceğini kimse bilemez.."
Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.
Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş.. Meğer
çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.. Dönerken de, vadideki 12
vahşi atı peşine takıp getirmiş.
Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler..
"Babalık" demişler.. "Sen haklı çıktın.. Atının kaybolması bir
talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için.. Şimdi bir at
sürün var.."
"Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar.. Sadece atın
geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne
getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.. Birinci cümlenin
birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir
yürütebilirsiniz?.." Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler
açıktan ama, içlerinden "Bu herif sahiden gerzek" diye geçirmişler..
Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek
oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul
şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.
Köylüler gene gelmişler ihtiyara..
"Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun
bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok..
Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler..
İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap
vermiş. "O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu..
Ötesi sizin verdiğiniz karar.. Ama acaba ne kadar doğru.. Hayat böyle
küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla
bildirilmez.." Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu
ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri
askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu
dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü
savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya
esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş.
Köylüler, gene ihtiyara gelmişler..
"Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık, ama
hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler.
Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.."
"Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar.. Oysa ne
olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum
yanımda, sizinkiler askerde.. Ama bunların hangisinin talih,
hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor."
Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlarmış, etrafına anlattığında:
"Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz.
Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten
kaçının. Karar aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl
düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı
daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve
insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken
yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe
ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu
görürsünüz."

Devamı...
Gönderen Tiltombak on



Devamı...
Gönderen Tiltombak on 15 Ağustos 2009 Cumartesi
0 yorum
categories: | edit post



Devamı...
Gönderen Tiltombak on
0 yorum
categories: | edit post



Devamı...
Gönderen Tiltombak on
0 yorum
categories: | edit post

Atatürk Takvimi
Takvimde bir gün işaretleyin ve de izleyin,çok güzel hazırlanmış
http://www.ataturktoday.com/


http://www.360tr.com/

Panoramik (360 Derece) Türkiye Fotoğrafları


Harita Genel Komutanlığı
http://hgk.mil.tr/

http://hgk.mil.tr/hgk/uygulamalar/harita...efault.asp


http://www.ekolhoca.com

http://www.videodershane.com

Öğrenciler için çok iyi bir site.Adından da anlaşılacağı üzere dersleri internetten öğrenebileceğiniz bir site.Sanal dershane desek yeridir.


http://www.uzmantv.com

Her türlü konuda bilgi edinebileceğiniz videolu anlatım sitesi.


http://www.tarihenot.com

Hiç uyarılarınızı, başarılarınızı, hatalarınızı, mutluluklarınızı, üzüntülerinizi, dostluk ve duygularınızı gelecek nesillere aktarmak istediniz mi?
İşte fırsat! Tarihe bir not da siz atın, şimdiki ve gelecek nesiller okusunlar.


http://www.muziklerim.net

müzikleri indirmeden dinlemek için güzel bir müzik sitesi


http://www.euroave.com

herhangi bir yerin adını yazın,haritada nerede olduğunu görün


http://www.guncelmeydan.com/forum/tv-gos...c3a9e8ebb4

özellikle bu bölüm beni çok ilgilendiriyor.

Devamı...
Gönderen Tiltombak on

Portable nedir:
Maxicep.com - Portable [Kurulumsuz] Program Hazırlama Portable bir programi pc ye yuklemeden (install etmeden) calismasi.

Nasıl Yapacaz?

Örnek olarak PHP Desinger 2007 programını portable hale getireceğiz

Resim ufaltılmıştır. Orjinal halini görmek için buraya tıklayın (Orjinali: 800x600)
Portable [Kurulumsuz] Program Hazırlama

dosyaları sağ tıklayp winrarla arşive ekleyin
Resim ufaltılmıştır. Orjinal halini görmek için buraya tıklayın (Orjinali: 800x600)
Portable [Kurulumsuz] Program Hazırlama

sıkıştırma yontemi size kalmış ne kadar az sıkıştırırsanız o kadar çabuk açılır program
SFX Arşivi oluşturu işaretleyin

Portable [Kurulumsuz] Program Hazırlama

Ustte Gelişmiş sekmesini tıklayın burada SFX Seçenekleri buttonunu tıklayın

Portable [Kurulumsuz] Program Hazırlama

Burada Çıkartılacak Yol kısmı boş kalacak cunku program portable tak çalıştır ozellikli olacagı için herhangi bir yere kopyalamıyoruz yani gecici klasore atacagız.
bolelikle siz USB olsun CD olsun programı çalıştırdıgınızda USB yada CD cıkarsanız bile program çalışacaktır cunku windows gecici klasorunden çalışacaktır daha sonra programla işiniz bitip kapatınca zaten windows gecici dosyayı kendiliğinden silecektir.
Çıkardıktan Sonra Çalıştır bu kısma esas exe dosyasının ismi yazılır yani PHP Desinger 2007.exe

Portable [Kurulumsuz] Program Hazırlama

ustteki sekmelerden Modlar kısmını seçin
Paketi Gecici Klasöre Aç İşaretleyin yukarda anlattıgım şekilde paket windows gecici klasorune açılacak
sessiz mod altında
Tümünü Gizle İşaretle burada amaç dosya açılırken herhangi bir ekranın gorunmemesini sağlamak katılımsız kurulumla mantık aynı
Tüm Dosyaların Üzerine yaz yada varolan dosyaları atla ikisinden birini işaretleyin farketmez
Portable [Kurulumsuz] Program Hazırlama

yine ustteki sekmelerden Metin ve simge kısmına geçin
burada yaptıgınız portable program için bir icon dosyası seçecegiz.
istediğiniz icon dosyasını seçebilirsiniz yada programın kendi orjinal iconunu kullanmak isterseniz oncelikle ResHacker ile program exe dosyasından icon dosyasını dışarıya aktarlamısınız
Gözat ile icon dosyamızı kaydettiğimiz klasore gidin ben PHP Desinger 2007 kurulu oldugu klasore kaydetmiştim
Portable [Kurulumsuz] Program Hazırlama

İcon dosyasını seçin ve tamam
Portable [Kurulumsuz] Program Hazırlama

Portable [Kurulumsuz] Program Hazırlama

Programımız tek dosya olarak portable yani tak çalıştır olarak hazır

Portable [Kurulumsuz] Program Hazırlama

Not:
Bu Yöntem Portable Yapma Yöntemi Değildir... Küçük Çaplı Programları Exe Haline Getirir... Bu Yöntem İle Misal Photoshop' u Portable Yapamazsın... Hadi Yaptın Diyelim... Boyutu Aşırı Büyük Olur... Portable [Kurulumsuz] Program Hazırlama Portable Yapma Yöntemleri Çok Farklı.Bu sadece küçük mb lı programlar için (10-20 mb)

Devamı...
Gönderen Tiltombak on 11 Ağustos 2009 Salı
0 yorum
categories: | edit post

Dünyamız hızla kötüye gidiyor.Şiddet olaylarında patlama var.Daha fazla geç kalınmadan birşeyler yapılmalı.
İlk önce herkesin anlaşabilmesi için tüm dünyada bütün insanlar tarafından kullanılacak yeni bir dil oluşturulmalı.Dil Bilimciler toplanmalı,hiç bir topluluğu kayırmadan,kolay anlaşılır yeni bir dil meydana getirmeliler.

1 2 3 4 5 6 7 8 9 ..............

Yukardaki rakamlar dünyanın her yerinde aynı anlaşılır,bilinir.Bunun gibi dilde ortak olmalı,yazılışı ve okunuşu herkesce bilinmeli.Bu işe hemen başlanırsa en fazla 100 sene sonra dünyada tek bir dil konuşuluyor olur.Bütün okullarda yabancı dil dersleri kaldırılıp,sadece bu yeni dil okutulursa 20-30 sene sonra herkes bu yeni dili ve kendi ana dilini biliyor olur.Zamanla diğer diller ortadan kalkar ve tek bir dil kalır.Ne demişler ''İnsanlar konuşa konuşa,hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşır''




Dünyada konuşulan 6 bin dilden 2500'ü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu UNESCO, Paris'te açıklanan, tehlike altındaki dillere ilişkin son atlasında, 200 dilin son 3 kuşakta (60-70 yıl) kaybolduğunu, 538'sinin kritik durumda, 502'sinin ciddi biçimde tehlike altında, 623'ünün tehlike altında ve 607'sinin hassas durumda olduğunu vurguladı.

Atlasın son sayısını hazırlayan 25 araştırmacının başındaki Avustralyalı dilbilimci Christopher Moseley, dil çeşitliliği ne kadar çoksa yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan dillerin de o kadar fazla olduğunu ifade etti.

1996'da yapılan ilk atlasta 600, 2001'deki ikinci atlasta ise 900 dilin tehlike altında olduğunun belirtildiğini hatırlatan UNESCO Genel Müdür Yardımcısı Françoise Riviere da sayının artmasının durumun vahimleştiği anlamına geldiğine dikkati çekti.

Atlasa göre yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan dil sayısının en fazla olduğu yerlerin başında Hindistan geliyor. 196 dilin tehlike altında olduğu Hindistan'ı 192 dille ABD, 147 dille Endonezya, 144 dille Çin ve Meksika, 136 dille Rusya izliyor. Atlasta sadece çok küçük insan gruplarının konuştuğu dillere de yer veriliyor.

Dillerinin yok olma tehdidinin, bir grubun dünya görüşünün yok edilmesi niyetiyle "askeri", bir grubun baskın dilin egemenliği altına girme isteğiyle "psikolojik" etkenlerden kaynaklandığı belirtiliyor.

Dilleri bu tehditlerden korumanın en iyi yolunun ise eğitim politikaları uygulanmasının yanı sıra bu dilleri konuşmak olduğu vurgulanıyor.

Devamı...
Gönderen Tiltombak on 8 Ağustos 2009 Cumartesi

Herşeyi Yak

Yunusların Mükemmel Gösterisi